Hava gayet güzeldi. Ah o bulutlar yağmuru getirmese, o şimşekler çakmasaydı!
19 Mart sabahı hava bulutlu ve yağışlıydı, ama pek çoklarına göre hava sakindi. En azından şimşekler çakmaz, halk ayaklanmazdı. Orada burada birkaç basın açıklaması, mecliste bir iki görüşme… Her şey sermaye kesimi açısından kontrol edilebilir durumdaydı. Ancak aniden şimşekler çakmaya başladı. Bir gürültü, bir patırtı, ortalık karıştı.
Her gün cilalanıp parlatılan, büyük umutlar bağlanan sayın başkan, evi basılarak gözaltına alındı. Siyasal iktidar alışıldık fütursuzlukla başkanın çevresindekilerin de evlerini basıp gözaltıları arttırarak elini yükseltti. Devrimciler, aydınlar, ilericiler, Kürt yurtseverler için faşizmin saldırıları ne kadar alışıldıksa, burjuva kesimlerin henüz ayak uyduramadığı türdendi. Sabahın köründe haberi alan CHP yöneticileri “aman bir tatsızlık çıkmasın” diyerek, şaşkın sepelek Saraçhane civarında gürültülü laflarla kendi kuyruğu etrafında dönmeye başladılar. Bazıları, binlerce kişinin toplandığı Vatan emniyete yöneliyor, önünde biraz dolanıyor tekrar binlerce kişinin toplandığı Saraçhane’ye dönüyordu. Saraçhane önünde toplanan bir grup bir pankartın ucunu açıyor sonra topluyor, bir ayağını kaldırımdan yola koyuyor geri çekiyordu.
İBB, CHP tarafındaki bu kararsızlığa karşı, farklı bölgelerde, illerde ve özellikle üniversitelerde bir hareket başlamıştı. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere kampüsler hareketleniyordu. CHP’nin başındaki Özel Saraçhane’ye gelmiş, fakat bir sokak çağrısı yapmıyor, “biz buradayız dileyen gelsin” mealinde laflar geveliyordu. Eylemin ayaklanmaya dönüşmesi, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin polis barikatını yıkmasıyla gerçekleşti. Bu hamle ile başta İstanbul olmak üzere birçok il ayağa kalktı. Barikatın, korku duvarının yıkılmasının ardından inisiyatif, uzun bir süre eylemcilerin elinde kaldı.
Ayaklanmada açığa çıkan bir kaç önemli noktayı söyle sıralayabiliriz; Hareket çoğu yerde, çoğu zaman CHP’nin insiyatifinin dışına çıktı. Kitleler kendiliğinden insiyatifleri ve iradeleriyle hareket ettiler. Taksim’e gitme konusundaki ayrışma, bilinçli bir ayrışmaydı ve genel bir kabul gördü. Taksim ısrarı tüm çabalara ve hedef göstermelere rağmen CHP tarafından bastırılamadı. Saraçhane’de kitle ikiye bölündü. Bir kesim İBB yönüne bakarken, diğer kesim bıkmadan usanmadan Taksim tarafını zorluyordu. Üniversite gençliği tüm eylemlerde örgütlü, militan ve ısrarcı olan kesimdi. Genel olarak dış müdahaleye kapalıydılar. Kendi içlerinde kurdukları, güvenlik önlemleri aldıkları meclislerin kararlarını hayata geçirdiler. En yoksul kesimler ayaklanmaya katılmadı ya da çok az katıldı. İşçi sınıfının özellikle genç kesimleri, baştan itibaren ayaklanmanın içinde yer aldılar ancak örgütlü bir sınıf olarak varlık gösteremediler. Hareket tam bir bulamaç gibi aktı. Steril bir kitle ve düzenli bölükler bekleyen kesimler hayal kırıklığına uğradı.
Eylemlerin temelini oluşturan ekonomik ve politik krizin derinliği işçi ve emekçileri dayanılmaz bir yoksulluğa yuvarlamıştı. Bu kadar büyük basınç, yaşamın dışına kovulma işçi sınıfının militan öfkesini dışa vurmaya zorluyordu. Ancak işçi sınıfının kavganın sonunu görmeden ileri atılması, büyük bedeli göze alması demekti. Birer çalışma kampına dönüşmüş olan fabrikaların içinde yaşanan insani krizleri, pandemi sürecinde açıkça gördük. İşçiler aç kalma ile ölüm arasında seçim yapmak zorunda kalınca, ölümü seçmişlerdi. Fabrikada öğle yemeğinde verilen elmayı akşam çocuğuna götürmek için saklayan anne-babanın bu sisteme karşı yaşadığı hayal kırıklığını ve biriktirdiği öfkeyi tarif etmek mümkün değildir. İşçi sınıfının yaşadığı basınç sadece yoksullaşmayla dahi açıklanamaz. Emeğin itibarsızlaştırılması, değersizleşmesi de öfke birikimine farklı düzeylerde katkı yapıyor.
Üniversitelilerin %40’ı hem okuyan hem de çalışan gençlerden oluşuyor. Bu ayağa kalkışta geleceksizlik veya geleceğe dair duyulan endişe belirleyici oldu. Üniversitelilerin militan tavrında üniversitelerin karakollara dönüşmüş olması, akademide yaşanan hayal kırıklıkları kadar, öğrencilerin ekonomik krizle birlikte artan işçileşme oranının getirdiği öfke de var. Sosyal medya hesabına “Yemekhane kartımda para kalmamış sadece bir liram var” yazarak intihar eden Sibel Ünli arkadaşımız hala hafızalarımızda. Çalışan, üniversiteli genç bir arkadaşımız röportajında durumu özetliyor; “geleceğimden korkmuyorum, böyle yaşamaya devam etmekten korkuyorum.” diyor.
İşçi sınıfının büyük çoğunluğunun, çalışan, işsiz ya da emeklilerin durumu da aynı.
Ayaklanma, bazı çevrelerin ifade ettiği gibi kitlelerin balık hafızalı ya da pasif olmadığını açıkça ortaya koydu. Emekçilerin ve onların çocukları olan devlet üniversitelerindeki gençlerin, nefes alan, düşünen, tartışan ve acı çekenlerin sabırlarının taştığını gördük.
Ayaklanma, daha önce olduğu gibi kitlelerin hareketinin, bizim hazırlık çalışmalarımızın önüne geçtiğini de gösterdi. Örgütlenme tempomuzu arttırmamız ve hareketi ileriye taşımamız bugün hayati önemde. Sınıf içinde derinleşme, onunla doğrudan bağ kurma ve politik olarak gelişimini sağlama çabamızı arttırmalıyız. Sınıf hareketinin daha ileri bir noktaya taşınması için kafa yoran, sınıf içinde çalışma yürüten farklı çevrelerle birlikte hareket etme çabamızı ve yeteneğimizi hiçbir darlığa düşmeden geliştirmek zorundayız. Başta mücadeleci sendikalar olmak üzere yeni, genç sendikal yapılarla ve işçi birlikleriyle birlikte çalışmalar yürütmek için çaba göstermeliyiz.
İçinden geçtiğimiz ve derinleşip büyüyerek yeniden geleceği görülen devrimci ayaklanmalar döneminde işçi ve öğrenci gençliğin yan yana gelişini sağlamak, ilk hedefimiz olmalıdır. Gençliğin burjuva ve reformist akımların etkisinden kurtarılması, işçilerle bağ kurması ile sağlanabilir. Aynı zamanda gençliğin enerjisi de işçi sınıfının saflarına taşınmalıdır.
İşçi sınıfının öncülük etmediği her ayaklanma yenilmeye mahkumdur. Bulunduğumuz alanlarda dikkatimizi işçi sınıfına çevirmeliyiz. Tüm çalışmalar, öncü işçileri kazanma ve sınıf odağını yaratma hedefiyle yapılmalıdır. Şu anda süren irili ufaklı işçi eylemlerini ve üniversite gençliğinin eylemlerini 1 Mayıs’a taşımak ve tüm emek güçlerini Taksim hedefinde birleştirmek ayaklanmanın geleceği için hayati önemdedir. Eylemler süresince Taksim’den vazgeçmeyen iradenin 1 Mayıs’ta Taksim’e yönelen birleşik güce dönmesini sağlamalıyız.
İnan Çelik